İnsan, biyolojik, psikolojik ve sosyal boyutları bulunan karmaşık ve ileri bir varlıktır. Hayata başladığında, nasıl yaşaması gerektiğine dair elinde bir rehber ve “kullanma kılavuzu” ne yazık ki bulunmamaktadır.
Bebeklikten çocukluğa ve ilke gençliğe geçerken, ailesinde öğrendiği değerler, kurallar ve anlayışlarla okulda-eğitimde öğrendikleriyle, çalışarak uğraşıp didinerek kendisine bir yaşam kurar ve öyle yaşar…. Bu süreçte doğru düşünmeyi , duygulanmayı, bitmeyen istek ve arzularını dizginlenmeyi öğrenmek için mücadele eder. Her yaşta edindiği deneyimler ve deneme yanılmayla, başarısızlıklar ve başarılar elde eder, neyin işleyip neyin işlemediğini görür… Kederlenmeyi, bilgiyi, hüznü, öfkeyi, inancı, sevinmeyi ve üzülmeyi öğrenir…
Bazen işlerimiz yolunda gitmez, yaşamlarımız paramparça cam kırıkları gibi dağılmış pazar yerleri gibi, hatta bazen yangın yerleri gibi olur..
Bazen de içimiz içimize sığmaz, sevinç ve mutluluğumuzu zamana, mekâna, şehre, hiç kimseye ve hiçbir yere sığdıramayız, bir serçe olur uçarız!
Ama bütün bu duygulanmaların, acı ve tatlı günlerin, haftaların, yılların hepsi ama hepsi gelir geçer. Geride tatlı bir acı ve hüzün kalır…
Bizim görevimiz, yaşama günler katmak değil; bunu zaten takvimler yapıyor, zaman hızla dönüyor ve her şey gelip geçiyor. Bizim yaşam görevimiz, günlerimize yaşam katmak, acıya ve sevinçlerimize katlanmak…
İşte bütün bu yaşam gerçeklerini yaş almış deneyimli ve “bilge insanlar” hepimizden iyi bilirler.
Acı ve tatlı çok günler görüp geçirmiş ve büyük deneyimler kazanmışlardır.
Toplum olarak, onların eşsiz deneyimlerini gençlerin bitmez enerjileriyle bir araya getirebilecek yeni politikalar üretmeliyiz!
Bütün bunlardan dolayı, yaşlılık; bilge insanların dünyaya, yaşama, geçmişe ve geleceğe çok yüksek platolardan baktığı çok önemli bir yaşam dönemidir…
8 Aralık 2021
Prof. Dr. İsmet Galip YOLCUOĞLU
İstanbul GELİŞİM ÜNİVERSİTESİ SH Bölüm Başkanı